GİRİFTZEN ASIM BEY
1852- 26.2.1929
1852 yılında Teselya,
Yenişehir’de doğmuştur. Babası Muhzırbaşı-zadeler’den Ali Efendi’dir. Giriftzen
Asım Bey bir gazete için yaptığı söyleşide çocukluk yıllarını şöyle anlatıyor:
“14 yaşında idim. Yenişehir Mevlevihanesi’ne gider, gelir, musıkî dinlemek ve
ayin seyretmekten zevk alırdım. Günün birinde ben de onların arasına karşıp
ayin ve na’t okumaya başladım. Sesimin güzel olduğunu söylerlerdi. Orada, Yusuf
Paşa’nın çırağı Hasan Dede’den ney dersi almaya başladım. Üçüncü ay, bir ayinde
şeyh “taksimi Asım’a bırakın” diye emir verdi. Ondan sonra bazen çaldım, bazen
okudum.„
13 yaşlarında iken Şeyh Nazif
Dede’nin dikkatini çeken Asım Bey, ondan Mesnevi okudu ve Farsça’yı öğrendi.
Musıki’deki bilgi ve zevkini mevlevihane’de yapılan musıki ile geliştiren Asım
Bey 1869 yılında henüz 17 yaşında iken İstanbul’a geldi. Bu şehirde maliye
memuru olarak göreve başladı. Aynı günlerde Neyzen Salim Bey’le ile tanıştı.
Selim Bey’in, Asım Bey’i dinlemesinden sonra, ona ney ve musıki dersleri
vermesi, yine Zekâi Dede, Hacı Arif Bey, Yusuf Paşa Tanburi Ali Efendi,
Bolahenk Nuri Bey, Santuri Ethem Bey, Medeni Aziz Efendi gibi dönemin önde
gelen müzisyenlerinin bulunduğu meclislere katılması onun musıki’ deki
gelişimini hızlandırdı.
Bu arada maliye memuru olarak
tayin edildiği Aydın’da bir taraftan görevini yaparken, diğer taraftan musıki
çalışmalarını sürdürdü. Aynı zamanda neyzen olarak adını duyurmağa başladı.
1872 yılında İstanbul’a döndü
ve mülâzım (teğmen) rütbesiyle subay
oldu.Bir süre sonra da yüzbaşılığa yükseldi.
Katıldığı 93 harbi diye bilinen
1877-1878 Osmanlı-Rus savaşında dayısı Miralay İbrahim Bey’in yanında bölük
kumandanı olarak katıldı. Savaşta bulunduğu süre içinde de Asım Bey giriftini
yanından ayırmadı. Yaşadığı o günlerle ilgili olarak Asım Bey şunları
anlatmıştır.”Rus savaşı ilan edildikten sonra, taburumuzla biz de hareket ettik.
Seferberlikte ney sazını taşımak zor geldi. Daha pratik olsun diye bir girift
edindim. Savaş esnasında dağlarda, tepelerde, su kenarlarında bu sazı çala çala
benim için girifte karşı ebedi bir aşk hasıl oldu. Savaş dönüşünde Golos’a geldik.
İstanbul’a gelirken vapurda girift üfleyerek kafesteki bir kanaryanın kendinden
geçerek ötüşü, hayli ilginçti.”Bu dönemlerde Tanburi Cemil Bey, Hüsameddin Efendi,
oğlu Musa Süreyya Bey, Kemani Tevfik Bey ile birlikte, Giriftzen Asım Bey, yeni
yapacakları eserlerle, batıya açılmayı ve oralarda konserler vermeyi hedefleyen
çalışmalarda bulundu. Fakat Cemil Bey ve kendisinin hastalanması, yine Musa
Süreyya Bey’inde askere gitmesi üzerine bu çalışmalar yarım kaldı. Asım Bey,
savaş sonrası İstanbul’da kurulan İtfaiye teşkilatının Beyoğlu bölümünde
rütbeli olarak vazife ’ye başladı.
Asım Bey “önce tulumbacılıktır
diye kabul etmek istemedim. Amirlerim ısrar ettiler, ben de kabul ettim. Sonra
İstanbul’a, irfan ve tahsil, şevk-u tarâb âlemlerine tekrar kavuştum. Burada İtfaiye
’ye uzun müddet hizmet ettim. En son Üsküdar’da binbaşı idim.„ Diye o günlerini
anlatmıştır.
Bu arada musıki meclislerinin
aranan san’atkârlarından biri olmuş, çağının ünlü müzisyenleri gibi önde gelen
devlet adamları ile de yakın dostluklar kurmuştu. Bunlardan biri de Müşir Fuad
Paşa, göz altında tutuluyordu. Asım Bey ise eski dostu Fuad Paşa ile
samimiyetini devam ettirmekte bir sakınca görmediğinden, Paşanın bir daveti
üzerine Erenköy’deki köşküne gitmiş,
jurnalcilerin olayı haber vermeleri, Giriftzen Asım Bey’in Amasya’ya
sürgüne gönderilmesine sebep olmuştu.
Asım Bey’in sürgüne gittiği bu
şehirde 24 yıl kadar yaşadı. İlk eşinin ölümü üzerine Amasya’da ikinci kez
evlendi. Bu arada musıki çalışmalarına aralıksız devam etti ve Amasya’da birçok
öğrenci yetiştirdi. 1908 II. Meşrutiyetin ilan edilmesi üzerine sürgün hayatı
sona erdi ve İstanbul’a döndü. Burada İtfaiye kumandanı olarak birkaç yıl
çalıştı. Daha sonra Emekli olan Asım Bey, Mısır Hidiv’inin daveti üzerine
Kahire’ye oradan da Hacca gitti. Daha sonra Amasya’ya geçti ve birkaç yıl da
orada kaldıktan sonra tekrar İstanbul’a geldi ve 26.2.1929 yılında 77
yaşlarında iken öldü. Merkezefendi’ye götürülerek defnedildi.
Asım Bey’in iki evliliğinden
ilkinden 3 erkek, 1 kız, ikincisinden 3 kız, 3 erkek olmak üzere 10 çocuğu
olmuştur. Çocuklarının çoğu musıki ve diğer san’at konularıyla yakından
ilgilenmişlerdir. Musa Süreyya Bey, Nihal Erkutun ve Muazzez Kurdoğlu isim
yapmış çocuklardır.
Asım Bey son dönemlerde
kaybolmaya yüz tutmuş “Girift„ sazını çalan, üstadlardan biri idi. O dönem ki
müzik ortamlarında Asım Bey’in çaldığı girift’i dinlemek bir ayrıcalık gibi
değerlendiriliyordu. Sürgüne gönderilmesine neden olan Fuad Paşa’nın musıki
toplantılarına gittiği zaman onu dinleyebilecekleri için, gerek konak halkının,
gerekse çevre halkının adeta bayram ettiği günümüze gelen bilgilerdendir.
Asım Bey’in bestekârlık yönü ise
adeta derviş mizacının yansıması gibidir. Sade ve akıcı melodik yapı, iddiadan
uzak fakat son derece zarif, etkileyici yapı eserlerinin ortak yönüdür.
Atatürk’ün de çok sevdiği şarkılardan biri olan “ Cânâ rakîbi handân
edersin„ güfteli Uşşâk şarkısı bugün
bile musıki ile ilgilenen herkesin bilip okuduğu şarkılardandır. Başka bir
özelliği de, son yıllarında eserlerini çok çabuk bestelemesidir. Asım Bey’in
saz eseri bestekarlığı da vardır. Özellikle Rast Peşrevi onun ünlü
eserlerindendir. Günümüze 54 eseri gelmiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder